Ahmed Ziya Akbulut’un “İstanbul” adlı eserinde, sahile doğru inen bir yolun iki yanında uzanan cumbalı evler ve bu yol üzerinde yürüyen üç figür yer alır. Arka planda görülen deniz ve karşı kıyı, bu sokağın sanatçının uzun yıllar yaşadığı Kandilli sırtlarında konumlandığını düşündürür. Boğaz kıyısındaki yaşama dair belge niteliği taşıyan bu sahne, dönemin mimarisine özgü aşı boyalı ahşap yapılarıyla dikkat çeker.
Akbulut’un bu eserde, dönemin diğer ressamlarında da karşılaşılan bir yaklaşımla, günlük hayattan bir kesiti ele alarak açık havada gün ışığını resmettiği gözlenir. Keskin çizgiler yerlerini serbest fırça vuruşlarına bırakmış, figürler lekeselleşmiştir. İkinci kuşak Asker Ressamlar’dan biri olan Akbulut, perspektif çalışmaları ile çağdaşlarından ayrışmış, bu alandaki uzmanlığından ötürü kendisine “Menâzırcı”, yani “Perspektifçi” Ziya lakabı verilmiştir.
Akbulut bu konudaki görüşlerini şöyle dile getirir, “Perspektif bilimi, bir maddenin, bir manzaranın, bir binanın görüldüğü veya görüleceği gibi, kȃğıt üzerinde uzaklık ve yakınlık oranlarını, sanatçının kendi başına belirleyerek, yanlışsız resmini çizmeyi öğretmektedir.” Perspektif konusundaki titizliğini yalnızca portrelerinde değil, şehir manzaralarında da sürdürmüş; “İstanbul” adlı bu tablosunda da, dersini verdiği perspektif ilkelerini akademik kurallar çerçevesinde uygulamıştır.