Makale
Baselitz'in Sanatında Picasso’nun İzleri
23 Ekim 2024
Georg Baselitz, sanatsal pratiğinde hem kişisel geçmişine hem de toplumsal belleğe atıfta bulunan, eserlerinde sanat tarihinden izlere sıklıkla yer veren bir sanatçıdır. Remix serisiyle geçmiş eserlerini yeniden yorumlayan Baselitz, bireysel tarihine karşı geliştirdiği bu yüzleşmeci bakışı, toplumsal geçmişiyle olan ilişkisine de taşıyarak, Alman sanatında unutmanın, “sıfır”ın (Zero akımı) öne çıktığı bir dönemde, ülkenin bastırılmaya çalışılan Nazi geçmişini konu edinmekten çekinmez. Geçmişle kurduğu bu cesur ilişki, modernist ustalarla kurduğu diyaloglarda da görülür. Bu ustalar arasında Pablo Picasso, Baselitz’in sanatsal pratiğinde önemli bir yere sahiptir. Picasso’nun eserlerine ve siyasi duruşuna duyduğu hayranlık, Baselitz’in sanatsal kimliğinin oluşumunda etkili olmuştur.
Doğu Almanya'nın baskıcı atmosferinde, Nazi yıkıntıları içinde yetişen Baselitz, tıpkı İspanya İç Savaşı'nın zorluklarıyla yüzleşen Picasso gibi, yaşadığı dönemin siyasi çatışmalarından derinlemesine etkilenir. Her iki sanatçı da, sanatsal pratiklerini şekillendiren toplumsal ve politik dinamiklerle iç içe geçmiş bir kimliğe sahiptir; hem toplumsal normları sarsan hem de izleyiciyi düşünmeye teşvik eden bir sanat anlayışını yansıtırlar. Dönemlerinin normlarına eleştirel bir bakışla yaklaşarak geliştirdikleri farklı stil ve tekniklerle, sanatlarının toplumsal ve politik bağlamda anlam kazanmasına olanak tanımışlardır.
Guernica, Pablo Picasso, 1937. Tuval üzerine yağlıboya, 349,3 x 776,6 cm. Museo Nacional Centro de Arte Reina Sofía, Madrid. Picasso’nun 1937’de İspanya İç Savaşı sırasında Guernica’nın bombalanmasına tepki olarak yaptığı bu anıtsal eser, savaşın dehşetini ve masum siviller üzerinde yarattığı acıyı gözler önüne serer.
'45, Georg Baselitz, 1989. Tutkallı kontrplak üzerine tempera ve yağlıboya, her biri 200 x 162 cm olan 20 panel. Kunsthaus Zürich, Zürih. Sanatçının Dresden’in 1945'teki bombalanmasına dair anılarını aktardığı bu seri, savaşın travma ve yıkımını, yanan bir Dresden’de pencerelerinden bakan kadınlar üzerinden işliyor.
Pablo Picasso'nun Georg Baselitz'in sanatı üzerindeki etkisi, öğrencilik yıllarına dayanır. 1956'da Doğu Berlin'in Weißensee semtindeki Güzel ve Uygulamalı Sanatlar Akademisi'ne kabul edilen Baselitz, o dönem resme dair bilgisinin çok kısıtlı olduğunu, soyut resmi ya da Bauhaus’u duymadığını, Doğu Berlin’de en iyi bilinen ve beğenilen ressamın Picasso olduğunu ve tüm arkadaşlarının ondan etkilendiğini belirtir. Daha sonra A. R. Penck olarak tanınan Dresdenli Ralf Winkler ile de bu akademide arkadaş olur ve ikili, modern sanata dair sosyalist bakış açılarının oluşumunda Pablo Picasso’dan ilham alırlar.
Sosyalist Gerçekçi ressam Walter Womacka ile daha formalist olan Herbert Behrens-Hangeler’in yanında resim eğitimi gören Baselitz, 1957’de akranları topluca bir tarım kombinasında çalışırken, tatilini arkadaşı Peter Graf ile Kübist tarzda tablolar yapmakla geçirir. Bu, “sosyo-politik olgunlaşmamışlık” gerekçesiyle Weißensee’den uzaklaştırılmasına yol açar. Geri alınmak için bir yıl boyunca kömür madenlerinde kolektif çalışma yükümlülüğünü yerine getirmektense Sosyalist Gerçekçilik ilkelerine sıkı sıkıya bağlı olan ve sanatçılardan bu ideolojiye uygun eserler üretmelerini bekleyen bu baskıcı ortamdan kaçan Baselitz, soluğu Batı Berlin’in Charlottenburg semtindeki Sanat Akademisi’nde alır. O sıkıntılı dönemi ise, Picasso odağında şöyle tasvir eder:
Elimizde çok az bilgi vardı. Kütüphanede Fransızca bir kitaba erişimimiz vardı ve Picasso'nun litografilerinden bir sergi düzenlenmişti, fakat orijinal eserlerini görme şansım olmadı. Özellikle ilgimi çeken, Picasso'nun politik ve toplumsal duruşuydu. O dönemde hâlâ burjuva ve yozlaşmış Batı toplumunda yaşayan bir Komünist olarak görülüyordu. Picasso'nun bu yozlaşmış burjuva toplumunda yaptıkları ise devrim niteliğindeydi. Ancak bu, Doğu'daki insanlar için hiçbir anlam ifade etmiyordu. Bu yüzden Batı Berlin'e gittim; oradaki sanat okulunda baskın eğilim Taşizm’di.*
Picasso, modern sanatın en önemli figürlerinden biri olarak kendisinden sonraki neredeyse tüm ressam kuşaklarını derinden etkilemiştir. Yarattığı biçimsel yenilikler, sanatçıların malzemeye ve forma yaklaşımını köklü bir şekilde değiştirmiş; özellikle figüratif sanatın sınırlarını zorlayan yapıtlarıyla pek çok sanatçıya ilham vermiştir. Baselitz’in resminde ise Picasso’nun etkisi, figürleri bozarak yeniden inşa etme tekniği ve resimsel anlatımı dönüştüren özgün formlar üzerinden güçlü bir şekilde yankılanır. Ayrıca iki sanatçı, bireyin katmanlı doğasını ve ilişkilerin derinliğini ortaya koyan portre çalışmalarıyla da ortaklık taşır. Hem Georg Baselitz hem de Picasso, kendi portrelerinin yanı sıra, hayatlarındaki kadınları resmederek kişisel deneyimleri kadar sanatsal yolculuklarını da yansıtırlar. Beraber olduğu kadınlar, Picasso’nun eserlerinde hem ilham kaynağı hem de sanatsal dönüşümlerinin yansıması olarak farklı üsluplarda temsil edilir. Baselitz’in eşi Elke ise, sanatçının erken döneminden bugüne dek süregelen bir portre konusu olmuştur. Sakıp Sabancı Müzesi’ndeki Son On Yıl sergisinde yer alan eserlerinde de Baselitz, kendisini sıklıkla hayat arkadaşıyla birlikte resmeder.
Sol üst: Portrait of Olga in an Armchair, Pablo Picasso, 1918. Tuval üzerine yağlı boya, 130 x 88.8 cm. Musée national Picasso – Paris
Sağ üst: Dora Maar au Chat, Pablo Picasso, 1941. Tuval üzerine yağlı boya, 128,3 x 95,3 cm. Özel koleksiyon.
Sol alt: Porträt Elke I / Elke Portresi I, Georg Baselitz, 1969, tuval üzerine sentetik reçine, 162 × 130 cm, The Metropolitan Museum of Art, New York.
Sağ alt: Gute Laune / Keyifli Olma Hali, Georg Baselitz, 2020. Tuval üzerine yağlıboya, 233 × 163 cm. Özel koleksiyon.
Baselitz’in Son On Yıl sergisindeki eserlerinden 2021 tarihli Die Gitarre schweigt [Gitar Sustu], Picasso’nun 1942 tarihli L'Aubade tablosuna doğrudan bir atıfta bulunur. İki tablo arasındaki kompozisyonel ve tematik ortaklık hayli belirgindir. Her iki eser de, uzanan yatay bir figür ile ona dik açı oluşturan, ayakta bir figürü içerir. Baselitz’in çalışmasındaki dikey-yatay ilişkisi ve mekân kurgusu Picasso’nunkine oranla daha soyutlanmış haldedir. L'Aubade’da Picasso, uzanan bir kadın figürü ile mandolin çalan soyut bir figürü yan yana getirir. Ancak bu iki figür, aynı mekânda olmalarına rağmen fiziksel veya duygusal bir temas kurmaz, adeta birbirlerinden ve çevrelerinden soyutlanmışlardır. Bu kopukluk, Baselitz’in de belirttiği gibi, resme sert ve yapay bir nitelik kazandırır ki bu Picasso’nun genellikle hareketli ve dinamik olan diğer eserlerinden farklılık gösterir. Gitar Sustu’da Baselitz, bu izolasyon ve kopukluk hissini sürdürür. Figürler arasındaki etkileşim eksikliği, onların belirli bir anlatı ya da eyleme dahil olmadığını hissettirir ki bu yaklaşım, Baselitz’in resimde bir anlatının veya gerçek dünya betimlemelerinin olmaması gerektiği yönündeki inancını taşır. Resmi anlatısal veya simgesel prangalardan kurtarma ve onu tüm toplumsal sorumluluklardan arındırma yönündeki açık hedefleri ise, baskıcı rejimlere karşı olan duruşuyla doğrudan ilişkilidir. Sanatçının tercihleri, yalnızca tablonun içsel mantığına hizmet eden bir yapıda ele alınır; figürlerin pozisyonları veya renk tercihleri, dışsal bir öyküye bağımlı olmaksızın, eser içinde anlam bulur.
Üst: L'Aubade, Pablo Picasso, 1942. Tuval üzerine yağlıboya, 195 x 265 cm. Centre Pompidou, Paris.
Alt: Die Gitarre Schweigt, Georg Baselitz, 2021. Tuval üzerine yağlıboya, 300 x 420 cm. Thaddaeus Ropac Gallery.
Daha geriye bakınca, Baselitz’in 2014 tarihli Avignon serisi, Picasso’nun 1970’te Palais des Papes’ta düzenlenen, olumlu yorumlar almayan ve hatta kimi eleştirmenlerce kariyerinin çöküşü olarak bile değerlendirilen geç dönem sergisine doğrudan atıfta bulunur. Picasso’nun 1960'ların sonlarından itibaren ürettiği eserlerin – özellikle figüratif ve çoğunlukla grotesk nitelikteki portreler, beden tasvirleri ve canlı renklerle ifade edilen kişisel ve psikolojik temaların – öne çıktığı bu sergi, onun sanatsal kariyerinin sonlarında ortaya çıkan daha serbest ve içsel ifade biçimini yansıtır. Baselitz, Picasso’nun bu sergisinin yarattığı tartışmalardan ve bir sanatçının geç dönem eserlerinin algılanışından ilham alır. Picasso’nun yaşlılık ve ölüm temaları ile de yüzleştiği bir dönemde üretilen, kaba veya "tamamlanmamış" sayılan bir estetik anlayışı benimsediği bu eserler, geleneksel güzellik anlayışını sorgulayan, insan bedenini çarpıtarak sunan yaklaşımlarıyla Baselitz’in geç dönem eserlerinde yankı bulur. 2015 Venedik Bienali’nde sergilediği bu anıtsal otoportrelerde Baselitz, bir sanatçının yaşamının son dönemlerindeki tuzakları ve zorlukları inceleyerek, kendi yaşlanan bedenini, Picasso’nun cesur otoportrelerini anımsatan bir biçimde resmeder. Fakat eğer Avignon’u, “sonun başlangıcı” olarak kabul ettiyse Baselitz bugün, günlerini saymaya başladıktan on sene sonra nerede duruyor? Kendi sözleriyle ifade etmek gerekirse: Hangi köprüleri hâlâ geçebilir ve önünde hâlâ hangi engeller vardır?
Sol: Self-Portrait Facing Death, Pablo Picasso, 1972. Renkli kalem ve mum boya, 65.7 x 50.5 cm. Özel koleksiyon.
Sağ: Amung, Lennung, alles zusammen / Amung, Lennung, hep birlikte, Georg Baselitz, 2014, tuval üzerine yağlıboya, 480 x 300 cm, 2015 Venedik Bienali’nde sergilenen Avignon serisinden.
Son On Yıl sergisinin küratörü Norman Rosenthal’a göre, Baselitz’in eserleri, soyutlama ile figür arasındaki dengeyi kurarken, çağdaş sanatın sınırlarını zorlayan yeni ifade biçimleri geliştirir ve bunları yaparken, Picasso’nunki gibi, yalnızca çok az sayıdaki sanatçının son eserlerinde görülebilen, kaybolmamış bir yeteneği ortaya koyar. Baselitz’in son eserleri gerçek anlamda evrensel bir çekiciliğe sahiptir ve bu çekicilik kendi çağı için, sonsuz ilham aldığı Picasso’nunkiyle boy ölçüşücek niteliktedir.
* “Georg Baselitz in conversation with Jean-Louis Froment and Jean-Marc Poinsot,” Georg Baselitz: Collected Writings and Interviews, haz. Detlev Gretenkort (Londra: Ridinghouse, 2022), 42.